Selahattin Yağcıoğlu, 1932’de Taştemur köyünün Dellü mahallesinde doğmuştur. Bu köyümüz ve mahalleleri şimdi (Hapu) Yükselen köyüdür. Babası 1319 (1903) doğumlu Hasan Yağcıoğlu’dur. Yağcıoğlu ailesi 1937’de Dellü’den Şebinkarahisar’ın Turpçu köyüne göç etti. Daha sonra da 1956’da Alucra’ya kasabaya-merkeze yerleşti.
Selahattin Yağcıoğlu, ilkokulu Turpçu’da okuduktan sonra Samsun’da Kur’an kursunda hafızlık eğitimi aldı. Eğitimine İstanbul’da devam etti. Talim, tervid, maharici huruf ve İstanbul ReisiKurrası Hacı Ahmet Efendiden aşere takrib okudu. On imamın üç tane ravisi vardır ki, toplamı 30 ravi etmektedir. Bunlar bazı yerde birleşse de bazı yerlerde ayrılmaktadırlar, bu nedenle de çok sayıda üslup ortaya çıkmaktadır. Aşere takrib’de bu üsluplara göre Kur’an okuyabilmektir. 1948-1953 yılları arasında 5 yıl süreyle İstanbul Perşembe Pazarında bulunan Arap Camiinde talebe ve müezzin olarak bulundu.
Hafız Selahattin, eğitimini tamamladıktan sonra askere gitti ve Adapazarı’nda 24 ay askerlik yaptı. Askerliği bitirdikten bir süre sonra Alucra’ya geldiğinde Merkez Cami imam kadrosu ve Kur’an kursu hocalığı kadrosu münhal yani boştu. Her iki görevi birden üstlenerek burada 1956 yılında 24 yaşında iken göreve başladı. İki görevi bir arada 1963 yılına kadar devam ettirdi. 633 Sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu çıkınca iki görevden birini bıraktı. 1986 yılına kadar imamlık görevini sürdürdü ve emekli oldu.
Hafız Selahattin emekli olduktan sonra Almanya’nın Köln şehrinde 5 yıl Kur’an kursu hocalığı da yaptı. Halen Alucra’daki mütevazi ticarethanesinde manifatura ve tuhafiye ürünleri satmakta, tüp bayiliği yapmaktadır.
İstanbul Perşembe Pazarındaki Berketzade Camiinde imamlık yapmış olan ve bu adla anılan vakfın idaresinde bulunan Kasım hocayla dolayısıyla abisi Cafer Hocayla da amca çocuğudur.
Bu vesileyle, Hafız Selahattin’in de görev yapmış olduğu, başlangıçta ahşap ağırlıklı olan sonrasında yıkılarak yenisi yapılan Alucra Merkez Camii’nin yapım sürecinden de kısaca bahsedelim.
Şimdiki merkez camii öncesinde duvarları çamur sıvalı, minaresi dahil, ahşaptan yapılmış bir küçük bir camii iken 1969’da yenisi yapılmak üzere yıkılmıştır. Kışın orta yerine soba kurularak cemaat ısınmaya çalışırdı. Buna rağmen izolasyonu olmadığından sobaya yanaşabilen cemaat ısınabilirken diğerleri üşürdü. Bu nedenle daha modern ve büyük bir camii yapabilmek için öncelikli olarak bir dernek kurulmuş ve para toplanmaya başlanmıştır. İlk olarak banka hesabında biriken parası 27 liradır. Alucralıların bulunduğu yerler ağırlıklı olmak üzere heyetler halinde seferler yapılarak camii inşaatı için para toplanmış ve inşaat devam ettirilebilmiştir. Bu heyette rahmetliler Şıh (postacı) Ömer, Ali Karamanoğlu ve Selahattin Hafız da bulunmaktadır.
O günlere ilişkin bir anıyı Postacı Şıh Ömer kitabında Dr.Mehmet Gülal şöyle anlatmıştır.
Alucra’nın ahşaptan yapılmış bir camii vardı. Küçük ama sevimli, ruhaniyeti bol olan bir camii idi. Zamanla Alucra’nın nüfusu artınca camii küçük gelmeye başlamıştı. Yıkılmasına karşı olanlar olduysa da çoğunluk yıkılmasına karar vererek Alucra Cami yaptırma Derneği’ni kurmuşlardı. Buna öncülük edenler rahmetli Hacı Yunis, Hacı Faik, Çarıkçı Halil Usta, Şükrü Göcen, Postacı Ömer, Kadir Kızıloğlu, Hafız Selahattin, Terzi Hasan, Terzi Mesut ve Belediye eski başkanlarından Hacı Lütfi Efendinin oğlu Hüseyin Avni Hocadır. Bütün Alucralılar da bu girişime destek vermiştir.
Camiye para toplamak için İstanbul’a, Ankara’ya, Samsun’a heyetler gitmiştir. Bunlardan birinde Postacı Ömer ve Hafız Selahattin’in içinde olduğu heyet Ankara’ya gelerek bir otele yerleşirler ve en yakındaki camiye yatsı namazı için giderler. Namazdan sonra Postacı Ömer ayağa kalkarak Giresun’un Alucra kazasından geldiklerini, kasabalarına cami yaptırdıklarını camii imamının aralarında olduğunu belirterek müsaadeleriyle bir Aşr-ı şerif okuyacağını söyler. Hafız Selahattin de “Amenerresulu”yu (Bakara suresinin son iki ayeti) tertil üzere huşu ile okur.
Dinledikleri Aşr-ı Şerif’le mest olan cemaat camii inşaatı için cömertçe yardımda bulunur. Son anda cemaatin içinden ortaya çıkan nur yüzlü bir zat “ Bu hafız yarın öğlen namazından sonra da bize bir Aşr-ı Şerif okursa inşa-Allah yine yardım toplarız “der. Bunun üzerine Hafız Selahattin ertesi gün öğlen namazı sonrası bir Aşr-ı Şerif daha okuyarak cemaati tekrar mest eder. Daveti yapan nur yüzlü zat da bunları yemeğe götürür ve kendi cebinden misliyle yardımda bulunur.
Allah C.C. kendisine selamet versin aşağıdaki fotoğrafta hayatta olan tek kişi Selahattin Hafız’dır. Fotoğraf 1979 yılında karayolu ile Hacca gidilirken çekilmiştir.
NOT: Aşere takrib ve terti için aşağıdaki site adresi ziyaret edilerek konu hakkında bilgi edinililebilir.
http://www.mumsema.com/misafir-sorulari/146075-asere-takrip-tayyibe-nedir.html
http://www.mumsema.com/tecvit-ile-ilgili-konular/112065-tertil-nedir-terettul-ne-demektir.html
Saygılarımla,
Ayaktakiler soldan sağa: Elinde bayrak olan Civrişon’dan Osman (şoför), Halil Gülal, Dursun Yurtsever, Selahattin (Hafız) Yağcıoğlu, Paşa Düvenci, Bakırcı Muharrem Usta, (Çetmi) Halil Erilli,Çalgan’dan Hüseyin, Karabörk’den Kurdoğlu Hasan,
Oturanlar soldan sağa: Tepeköy’den Asım Ağa, Mehmet Yurtsever, Koman’dan Abdullah, Allu’dan Demirci Ali Destek, Manuzara’dan Süleyman, Karabörk’den Bakırcı İsmail Usta, Civrişon’danSelim Uçar (terzi İsmail’in babası)